Amerika’nın Ekonomik Yıkımının Gerisindeki Güçler

Amerika’nın Ekonomik Yıkımının Gerisindeki Güçler

Ekonomik çalkantıların ortasında, halen gücünü artırmayı başarabilen bir grup var: küresel elit. Dünya çapında offshore bankalarda 32 trilyon doları aşkın parası olan bu %1’lik kesimin refahı giderek tiksindirici bir hal alıyor ve her

Dr. Gary Null

Amerika’nın ekonomik tarihinde eşi benzeri görülmemiş oldukça sıkıntılı hallere tanıklık ediyoruz; zira 50 milyon kadar Amerikalı –ki içlerinden 17 milyonu da çocuk- yoksulluk sınırının altında yaşarken, 47 milyon vatandaş da gıda yardımlarına bağımlı durumda. 2008 ekonomik çöküşü ise, küresel düzlemde 20 trilyon doların üzerinde bir maliyet doğurdu. Milyonlarca kişi evini ve işini kaybederken, bu ülkenin çocukları daha derin bir açlık sarmalına yakalandılar. Bazı rakamlara göre, 53 milyon kişi, yoksulluk düzeyine geriledi. ABD ve diğer gelişmiş ülkelerde intihar vakaları, mali stres ve ailelerin dağılması sonucu ciddi oranda fırladı. İşgücü Bürosu İstatistikleri’ne göre, işsizlik rakamları %7,5’a yükseldi – bu rakam, hakikat ile örtüşmüyordu. Shadow Government Statistics’ten ekonomist John Williams’ın hesapladığı daha güvenilir rakamlar ise, işsizliğin %22 düzeylerinde olduğuna dikkat çekiyor. Eğer George Mason Üniversitesi bünyesindeki Mercatus Merkezi’nden Tyler Cowen’in analizlerine güvenecek olursak, işsizlik oranlarının %41’lerde seyrettiği düşünülebilir; keza Amerikalıların %33’ü, çalışmıyor ve artık iş bulma arzusuna da sahip değil. Söz konusu grup, kategorik olarak, hükümetin işgücü radarından çıkarılmış olup, İşgücü İstatistikleri Bürosu’nun verilerinde de yer almıyor.

Küresel Para Matriksi

Ekonomik çalkantıların ortasında, halen gücünü artırmayı başarabilen bir grup var: küresel elit. Dünya çapında offshore bankalarda 32 trilyon doları aşkın parası olan bu %1’lik kesimin refahı giderek tiksindirici bir hal alıyor ve her gün daha da büyüyor. Toplam servetlerinin, Amerika’nın GSYİH’sı ile ulusal borcunun toplamından daha fazla oluşu, toplumun neredeyse her bir kesimine hakim olan özel çıkarların bir zümrenin elinde tuttuğu lobi gücü ve nüfuzun da bir göstergesi.

Elit kesimin uyguladığı aşırı denetimi dizginlemek yerine, seçilmiş yetkililerimizin büyük kısmı, bu kurumsal derebeyleri açısından bir yem haline geldiler; Amerikan halkı yerine onların kampanya donörlerinin hoşuna giden politikalar üretiyorlar. Barack Obama’nın 2012 başkanlık kampanyasına, gayrimenkulden finansa, medya ve hukuka dek değişik firmaları yöneten donörlerin kasasından yüz milyonlarca dolar para akıtıldı. Opensecrets.org’a göre, “hep birlikte ele alındığında, 760 elit, Obama’nın yeniden seçim çabalarına en az 186,500,000 dolar para akıtıyorlar – söz konusu para ise, hem kampanya kasalarına hem de Demokrat Ulusal Komite’ye akıyor.” Obama, siyasetçilerimizin elit yapının ne kadar esiri olduklarına dair sadece bir örnek. Opensecrets.org’da yer aldığı şekliyle, kampanya bağış rakamlarına hızla bakıldığında, özel çıkarların Washington’daki politika yapıcıları ne kadar etkilediği net bir şekilde gözler önüne seriliyor.

İktidar koridorlarını etkileyen kurumsal nüfuz karşısında, vergi olarak verdiğimiz dolarların halen anayasal olmayan casusluk, sürekli savaş ve dünyanın en zengin birey ve örgütlerinin güçlerini aşan neoliberal politikaları fonlamaya devam etmesine pek şaşırmamak gerekiyor. Amerikalılar finansal olarak zorluk çekerlerken, sosyal güvenlik ağlarımız giderek önceliklerini ordu ve güvenlik harcamalarına kaptırıyorlar ve söz konusu harcamalar, dünyada eşi benzeri daha önce görülmemiş düzeylere ulaşıyor. Dünyanın en güçlü kurum ve hükümetlerinin attığı adımlar, giderek kamuoyu algısı ve refahıyla ters düşer oldu. İşte, söz konusu kesimlerin toplam nüfuzunun ortalama Amerikalı aleyhine ne kadar arttığına dair birkaç örnek:

ALEC- Koch biraderler ve Exxon Mobil gibi donörlerin finanse ettiği ve Ohio Valisi John Kasich ve Wisconsin Valisi Scott Walker gibi politikacıların desteklediği bu muhafazakar grup, “eğitimin özelleştirilmesi, sendikaların kapatılması, büyük endüstrilerde deregülasyona gidilmesi, seçmen kimlik yasalarının geçirilmesi ve daha birçok şeye dönük çağrılarda bulunuyor.” Bunu yaparken amaçları ise; “Kamu`nun her türlü sorumluluğunu kapsayan politikalar geliştirmek üzere resmi iç Görev Güçleri oluşturmak.” ALEC’in websitesinde iddia edildiğine göre, “her yıl ALEC Model Mevzuatı’nı kısmen temel alan 1000’e yakın yasa, eyaletlere sunuluyor ve bunlar arasında yaklaşık %20 kadarı yasalaşıyor.”

Federal Vergiler ve Harcamalar – 2014 yılında, Başkan Obama, örtülü bütçenin %57’lik bir kısmını orduya, %6’sını eğitime, %3’ünü bilime ve %1’ini gıda ve tarıma harcamayı planlıyor. Ve Amerika’da kurumsal vergi oranı %35 iken, bir dizi yasal açıklık, işletmelerin ödediği ortalama oranın %25 olduğu, bazı şirketlerin %10 kadar düşük bir rakam bile ödediği anlamına geliyor.

Citizens United – ABD Temyiz Mahkemesi, Amerikan seçimlerindeki sınırsız kampanya bağışları konusunda yasal anlamda referans niteliğinde bir karar çıkardı ve kurumsal bağışları bir tür “ifade özgürlüğü” olarak nitelendirdi. Bu karar verildiğinden beri kampanya harcamaları üç katına çıktı.

TARP, veya “Banka Kurtarma” – 2008 yılındaki ekonomik krizin ardından Amerikalı vergi mükellefleri, otomotiv, finans ve sigorta endüstrilerindeki büyük oyunculara 700 milyar dolar para verdiler. New York Times’a göre, “Hazine, kredinin genişletilmesini mecbur bırakmak doğrultusunda herhangi bir etkin politika geliştirmeksizin veya bir çaba göstermeksizin bankalara parayı verdi. Bu paraya ilişkin herhangi bir koşul yoktu: ev satın alanlara kredinin artırılmasına dönük ne bir yükümlülük ne de bir teşvik, ve hatta bankaların TARP fonlarını nasıl kullandıklarını raporlamalarına dair bir talep bile gündeme getirilmedi.” The Huffington Post’un raporladığına bakılırsa, “hükümetin banka kurtarma fonlarının en büyük yirmi beş alıcısı, kurtarıldıkları yıl lobi faaliyetlerine 71 milyon dolardan fazla para harcadılar.”

Güvenlik adına

Bununla birlikte, en endişe verici güç dengesizliği, “güvenlik devleti”nde yatmaktadır. 2010 yılında, Ulusal Güvenlik ve NSA istihbarat projelerine yönelik olarak çalışan ve hükümetle sözleşmesi bulunan 1900’ün üzerinde hükümet kuruluşu vardı. bunlardan sadece bir tanesi olan Booz Allen Hamilton –ki Edward Snowden de burada çalışmaktaydı- 25.000’in üzerinde çalışana sahipti ve bunların neredeyse yarısının “çok gizli veya üst düzey” güvenlik izinleri bulunuyor. Genel itibariyle, istihbarat sırlarına erişimi olan özel şirketlerde yaklaşık yarım milyon insan çalışıyor. Federal istihbarat ajansları, sadece 107.000 kişi çalıştırıyor; dolayısıyla istihbaratın büyük kısmı ve denetim operasyonları, özel şirketler tarafından yürütülüyor. 2013 mali yılında ülkenin istihbarat bütçesi, 16 ajans çapında, yaklaşık 52,6 milyar dolardı ve bunun %70’lik kısmı, özel şirketlere gitti.

Edward Snowden’in son açıklamaları ise, denetim ağının erişim alanını ortaya çıkardı. Ulusal Güvenlik Ajansı, Amerikan vatandaşları, Kongre’deki seçilmiş yasa koyucular, liderler, diğer ulusların halkları, çoktaraflı ve uluslararası idareler, kar amacı gütmeyen örgütler ve bir dizi kamusal ve çevre amaçlı hak savunucusu grup üzerinde casusluk faaliyetleri yürütmek için devasa miktarlarda veriler topladı. Bu durum, faşist bir rejime doğru evrilen, başarısız bir cumhuriyet olarak ABD’nin halihazırdaki gidişatını tanımlıyor. Kurumsal düzeydeki Cumhuriyetçiler ve demokratlar açısından, vatandaşlar üzerindeki kaçamak denetimi, doğrudan Anayasa’ya aykırı olup, ülkenin iç ve dış çıkarlarını korumak üzere ortaya konan bir ulusal güvenlik meselesi olarak algılanmaktadır.

NSA Direktörü Keith Alexander’ın alenen iddia ettiğine göre, Amerikan halkının istihbarat denetimi, aşırılık yanlılarının gerçekleştirdiği 54 terörist saldırıyı “suç üstü yakaladı.” Bağımsız araştırmaların teyit ettiğine göre, aslında, sadece bir ve olası bir diğer saldırı, terörizmle savaşla doğrudan bağlantılandırılabilir. Bu konu hakkında konuşan Vermont Senatörü Patrick J. Leahy’ye göre ise: “Telefon kayıtlarının toplanmasının, onlarca ve hatta birçok terörist girişimin engellemesine yardımcı olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Bunların tümü de komplo değildi ve hepsi de suçüstü yakalanmadılar.”

The Washington Times’ın aktardığına göre ise: “Keith B. Alexander, NSA’nın Amerika içinde veya Amerika’ya yönelik olarak yapılan her telefon konuşmasını içeren devasa veritabanı tarafından suçüstü yakalanan terörist komplo sayısının bir veya en fazla iki olduğunu kabul etti –yani, Yönetim’in ilk başta iddia ettiği gibi 54 değildi.” Senatör Leahy’nin yönelttiği sorular karşısında General Alexander, 54 vakadan sadece 13’ünün, Amerika ile bir şekilde bağlantılı olduğunu da kabul etti.

The Washington Times’ın netleştirdiği gibi: “NSA telefon kayıtları veritabanı, ABD’ye veya ABD içerisinde yapılan her türlü telefon konuşmasında çevrilen numaraları, zamanı ve konuşma süresini içeren bir meta-dataya sahip.”

Bu; kurumsal ve siyasi gücün konsolidasyonunun, ortalama vatandaşın kişisel özgürlükleri ve insan hakları aleyhine nasıl işlediğini gözler önüne seren örneklerden sadece biri.

Obama, güvenlik devletinin boyutları ve ortalama vatandaşın yaşamına nasıl da sızdığına dair –özel telefon konuşmalarından oluşan devasa veri derlemeleri, email yazışmaları, internet faaliyetleri de dahil- Amerikan halkına sürekli olarak yalan söyledi. Edward Snowden’in NSA’ya dair yaptığı ifşaat, istihbarat denetiminin, inanılandan daha da geniş olduğuna dair belge niteliğinde bir kanıt sağloıyor. FBI, CIA, Pentagon, FISA mahkemeleri, USDA ve FDA’nın faaliyetleri ve Adalet Bakanlığı, vatandaşların mahremiyeti ve özgürlüğünün zarar görmesine katkı sağlıyorlar. Ve Essential Information’ın yayımladığı (“Ürkütücü İş” başlıklı) son raporlardan biri, Amerika’nın en büyük şirketlerinden bazılarının kar amacı gütmeyen örgütler üzerinden casusluk yapmak üzere kurumsal casusluğa nasıl da başladıklarını gösteriyor. Ralph Nader’in yazdığı gibi: “Aslında, büyük şirketler, ulusal güvenlik aygıtının bazı kısımlarını kendi kontrollerine almak ve casusluk araçlarını ülkemizin vatandaş grupları üzerinde kullanmak istiyorlar.”
Dolayısıyla, hükümetin ve işletmelerin güçleri, birbirleri karşısında güçleniyor ve artıyor; bu sırada ortalama bir Amerikan vatandaşının elindeki güç de giderek küçülüyor.

Grup düşüncesi ve %15

Kontrol ve sosyo-ekonomik manipülasyon meselesini, %1 ila %99 arasındaki bir sorun olarak şekillendirmek, gerçekle örtüşmemektedir. %1’lik kesim, şirketlerdeki ve siyasi partilerdeki kariyerlerini güvence altına almak üzere, demokratik olmayan gündemlerinin gerisindeki insanlıkdışı kabalığa rağmen, ahlaki değerleri kurban etmeye yatkın teknokrat ve işçi ordularından destek almaksızın hedeflerine ulaşamazlar.

“Batması İçin Çok Büyük” denen şirketlerin özel endüstriyel kompleksleri, halk üzerinde denetim sağlamak üzere dalkavuk teknokratlar ve işçiler –ve bunların yanı sıra sözleşmeye çalışan geniş bir ağ içerisinde küçük işletmeler, danışmanlar- gerektirmektedir. Dolayısıyla, eşitsizlik, denetim ve güçle mücadelede %85 karşısında %15’in varlığından gerçekçi anlamda söz etmek mümkün.


Bu ilave 45 milyon kişi –veya nüfusun %15’lik bir kısmı- güç, refah, nüfuz ve politika yapımındaki önemli payların bugün kimin kontrolünde olduğuna dair denkleme eklemleniyor. Böylelikle, “grup düşüncesinin” psikolojisinin güç aracıları etrafında şekillenen koruma kalkanını nasıl yarattığı daha kolay anlaşılabilir. Psikolog Irving Janis “grup düşüncesi” terimini ilk kez kullandığında, bireylerin kurumsal bir plana bağlı kalmaları için üzerlerindeki baskı karşısında “zihinsel etkinliklerinin, hakikati test etme güçlerinin ve ahlaki yargılamaların” kolektif düzeyde zayıflamasına atıfta bulunmuştu. Grup düşüncesine (ki bu düşünce, ayrıcalıklı elit kesimin herhangi bir ayrılıkçı eğilim yaşanmaksızın misyonlarına bağlılık sergilemelerini sağlar) özgü karakteristikler arasında; işlerine içkin ahlaki boyuta dair yanlış bir kanı da yer almaktadır. Örneğin, neoliberal serbest piyasa ideolojisi, en üst düzeyde tasarruf yapılmasının daha fazla istihdam alanı yaratacağını ve ailelerin kişisel gelirlerini artıracağını öngörmektedir – söz konusu efsanenin ise, doğru olduğunu kanıtlayan tarihsel bir örnek henüz bulunmamaktadır.

2012 Küresel Servet Veri Kitabı’na göre, 1970’li yılların sonu ve 1980’lerin başındaki neoliberal ekonominin uygulanmasından beri, Amerika’nın orta sınıfının finansal sağlığı, küresel olarak 27. sıraya gerilemiş; Katar, Tayvan, Kıbrıs ve Kuveyt’in gerisine düşmüştür. Eş zamanlı olarak, ABD’de dünyanın hiçbir noktasında olmadığı kadar milyarder ve milyoner bulunmaktadır. Grup düşüncesi, aynı zamanda bir tür “sağlamlık yanılsaması” yaratmaktadır. Samimi olmayan ve dar kapsamlı bu güven hali, çalışanların aşırı riskler almasına sebep olurken, iyimserliklerini bozan hakikatleri reddetmelerine yol açan, çarpık bir grup rasyonelleştirilmesi doğurur. Diğer karakteristikler arasında; düşmanların basmakalıplaştırılması, toplum kurallarına uymayanlar üzerinde yönetimsel baskı kurulması, örgüt içerisindeki kuşkuların kişisel düzeyde sansürlenmesi yer almaktadır. Fikir birliği olduğuna dair bir yanılsamanın kalıcılığı, çoğunluğun örgütün amacı ve misyonuyla hemfikir olduğu yönünde bir imaj yaratılıp bunun sürekliliğinin sağlanmasıyla mümkün olur.

Grup düşüncesi olasılığı olmaksızın ve bu ilave %15’Lik kesim, en güçlü %1’in yıkıcı eylemlerine pasif bir şekilde destek verdiğinde, ABD’deki yaşam, çok daha demokratik, adil ve özgür olacaktır. Ne yazık ki toplumumuz halihazırda hem meşruiyet hem de beka için kar peşinde koşmak zorundadır. Bu yaşadığımız eşi benzeri görülmemiş ekonomik ve siyasi ortam, yeni bir faşizme yol açmaktadır.

Başat Kültür

Toplumsal yapımızdaki insani unsuru ele alırken, insanoğlunun yarattığı zararlar karşısında böylesine umursamaz bir şekilde nasıl yaşayabileceği konusunda bir soru işareti doğuyor. Yüksek düzeyli finansal ve kurumsal yöneticiler arasındaki psikopatroloji yüzdesini değerlendiren farklı rakamlar var. Genel nüfus içerisinde, yaklaşık %1’lik bir kesime, sosyopat veya psikopat bozukluk tanısı klinik ortamda konabilir. Bununla birlikte, müreffeh ve güçlü elit kesim açısından bu değerlendirmelerin oranı daha yüksek olacaktır.

Kanadalı psikiyatrist Dr Robert Hare’in tahminlerine göre, kurumsal yöneticilerin %4’lük kesimi, klinik olarak sosyopattır. Daha önceleri yüksek düzeyli bir yatırım bankeri olan, şimdilerde CFA Financial Magazine’de çalışan Sherree DeCovny ise, bu rakamın %10 gibi yüksek bir düzeye ulaştığına inanmaktadır. İngiltere’de yapılan psikolojik araştırmalar ise, daha yüksek rakamlara işaret ediyor. Psikolog Clive Boddy’e göre, finansal yöneticilerin psikopatolojik davranışları, 2007 yılındaki ekonomik çöküşün ardındaki temel sebeplerden biriydi. Kendisinin diğer bir tespiti ise; güçlü psikopat eğilimleri olan bireylerin, aynı zamanda daha hızlı terfi etmeye yatkın oldukları yönündedir.

Araştırmalar da bu iddiayı destekler nitelikte. ABD ve İngiltere’de 500 üst düzey yönetici arasında yapılan bir ankette, %26’lık bir kesim, çalışma ortamındaki yanlışlara ilk elden tanıklık etmiş; %24’lük kesim, mali sektörde çalışanların başarılı olmak için etik olmayan ve hatta yasadışı davranışlara girişmesinin gerekli olduğuna inanıyor. %16’lık kesim ise, yanına kar kalacağından emin olduklarında içeriden bilgi sızdırabileceklerini söylerken, %30 ise tazminat planlarına dair baskıların, yasaları ihlal etmek için bir teşvik sunduğunu söylüyor.

Bugün, bu bankacılık eliti, milyonlarca Amerikalıyı borç sarmalına soktukları için suçlular. 2013 yılının üçüncü çeyreğinde, tüketici borçluluk oranı 11,28 trilyon dolara ulaştı. 2014 yılında ve bundan sonraki her yıl, hanehalkı borçlanması artacak. Bu borcun büyük kısmı, mortgage kredileri, öğrenci kredileri, otomobil kredileri ve kredi kartları şeklinde olup, bankacılık endüstrisine borçlanılan para olarak ortaya çıkıyor. Bankerler, kitleleri borçlu halde tutmak suretiyle hükümetin sadakatini sağlayarak, vatandaşlardan sürekli para toplayarak, ekonomiyi kontrol edecek duruma geldiler.

Temsilciler Meclisi’nden Alan Grayson ve Kongre’deki üç meslektaşı, Federal Rezerv Başkanı Ben Bernanke’ye yazdığı bir mektupta, reel ekonomi üzerinde büyük yatırım bankalarının etkisi konusundaki endişelerini dillendirdiler. Ortaya koydukları yatırım ilişkileri raporlarına göre, bankalar, “birçok emtianın üretimi, depolanması, taşınması, pazarlanması ve ticaretine” müdahil olmuş durumdalar. Bu emtialar arasında; ham petrol ve petrol ürünleri, doğal gaz, kömür, elektrik gücü, tarımsal ve gıda ürünleri, değerli ve nadir metaller bulunuyor. Buna ek olarak, JP Morgan, elektrik gücü pazarlıyor ve “ABD ve Avrupa’da elektrik üreten tesislere sahip.” Goldman Sachs ise, uranyum madencilik pazarına yeni girdi. Cumhuriyetçi Grayson’a göre; bu faaliyetlerin hiçbirisinin, bankacılık işiyle bir ilgisi yok; ve ne Fed’in ne de bir başka ajansın bu düzensiz ticari girişimleri düzenlediğine dair bir kanıt da bulunmuyor.

2013 yılı başında, merkezi Zürih’te bulunan İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü, 43.000’in üzerindeki ulus-aşırı banka ve işletme arasındaki mali bağlara dair en kapsamlı analizi gerçekleştirdi. Bu, küresel güç ve refahın en yoğun olarak odaklandığı bir ağı tespit etmek üzere yapılan ilk deneysel araştırmaydı. Araştırmanın çarpıcı sonuçları arasında; 147 süper şirketin küçük bir kısmının, bütün ulus-aşırı ağın %40’ından fazlasını denetlediği gibi bir bilgi ortaya çıktı. Onların altında, buna ilaveten, 36 milyon şirket daha vardı.

Tahmin edilebileceği gibi, 147 süper şirketin neredeyse tümü, mali kurumlardı. Listenin en üst kısmında ise; Barclays, Capital Group, Vanguard Group, Deutsche Bank, JP Morgan, Goldman Sachs, Credit Suisse, ve Bank of New York bulunuyordu. Spekülatif ticaretin mali araçlarının açgözlülüğü doyurmak üzere yetersiz kalması karşısında bu tür şirketlerin yeni topraklara yayılmaları için ellerinde her türlü teşvikleri var – özellikle de, beli başlı kaynaklar ve hizmetler. Bunlar arasında; yakıt, su, gıda ve mineraller bulunuyor. En az yirmi beş büyük Amerikan şirketinin, bazı ülkelerden daha büyük servetleri olduğu biliniyor.

Şöyle bir tahmine gidilebilir: mevcut eğilimlere bakıldığında, en büyük küresel şirketler, dünyanın en güçlü “uluslarına” dönüşecekler; egemen devletlere uygulanan uluslararası hukukun dışında topyekün bir otonomiyle hareket edeceklerdir. Kurumsal grup düşüncesi arttıkça ve daha geniş kapsamlı sivil topluluğa sızdıkça, psikopatolojinin gelişim alanlarından biri olarak “ulus-ötesi yaklaşım” devam edecektir.

Sonuç

Bugünün kovboy serbest pazar kültürünün sonuçları, Amerikan orta sınıfını eritti ve ekonomik hareketliliği azalttı. İşine son verilmiş işçiler, kendileri ve ailelerinin geçimlerini sağlamak üzere yeteneklerini artık hiçbir yerde kullanamıyorlar. Sonuç olarak da işçi harcamalarını karşılayamıyor, daha düşük bir gelir grubuna giriyor veya yoksulluğa düşüyor. Mortgage kredilerinin, kredi kartı ödemelerinin ve diğer borçların ödenmemesi sonucunda daha büyük bir borç batağına saplanıyor. Bunun karşılığında ise, yerel birimler, işgüçlerini ve kamu hizmetlerini azaltmak zorunda kalıyorlar. Nihai sonuç ise, ulusal düzeyde yaşam kalitesinin azalması, ABD’nin de gücünün tedrici olarak azalması oluyor. Eşitsizlik uçurumu, zenginler daha zengin ve güçlü oldukça ve daha fazla sayıda aile muhtaç durumuna geldikçe, daha da derinleşiyor.

Ülkede teşvik ettiğimiz değerlerle çalışma ortamında ödüllendirilen değerler arasında net bir çatışma var. Hükümetlere ve şirketlere, tıpkı kendimize, ailemize ve dostlarımıza uyguladığımız türden ahlaki yükümlülükler getirmedikçe, toplumun en üst kesimi, her ne pahasına olursa olsun elindeki gücü ve serveti konsolide etmeye devam edecektir.

Kaynak: http://www.globalresearch.ca/the-global-money-matrix-the-forces-behind-americas-economic-destruction/5360961



Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

Yapay zeka teknolojisi finans sektörünün geleceğini belirlerken yasal düzenlemelerden hayata geçen uygulamalara kadar çok sayıda yenilik hem sektöre hem de son kullanıcıya fayda sağlıyor.

Teknoloji

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

E-ticaret platformlarında etkin şekilde kullanılan ve geçen yıl 5,39 milyar dolar pazar büyüklüğüne ulaşan yapay zeka tabanlı chatbotlar, 7 gün 24 saat e-ticaret kullanıcılarının sorularını yanıtladı.

Teknoloji

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin ilk yüksek çözünürlüklü yerli ve milli gözlem uydusu İMECE'nin uzaydaki birinci yılını tamamladığını duyurdu.

Teknoloji

Türk savunma sanayisi 10 yıla 13 havacılık motoru sığdırdı

Türkiye'nin havacılık motorlarında lider şirketi TUSAŞ Motor Sanayii AŞ (TEI), yaklaşık 10 yıllık dönemde 12 milli, 1 yerli olmak üzere 13 motora imza attı.

Teknoloji

AVRASYA BİR VAKFI BİLİM TEKNOLOJİ DERNEĞİ KONFERANSI (27 NİSAN 2024)

Üst düzey isim İstanbul'da dünyaya duyurdu! Hamas'tan İsrail'e tarihi çağrı

İlham Aliyev: Fransa, Hindistan ve Yunanistan, Ermenistan'ı silahlandırıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ile ticaret tartışmalarına noktayı koydu: O iş bitti

ABD Başkanı Biden, İsrail ve Ukrayna'yı kapsayan 95 milyar dolarlık yardım paketini imzaladı

İsrail'in "konforlu mağduriyeti"

Meteoroloji'den 44 ile toz taşınımı uyarısı! Göz gözü görmeyecek

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Türkiye fırtınaya teslim! Çatılar uçtu, minareler devrildi

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Genellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri kadınlarda artışa geçti! İşte en önemli sebebi

Bakan Bolat'tan fahiş fiyat açıklaması: Rekabet kanununda değişiklik yapılacak

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurmasından endişe ediliyor

MHP lideri Bahçeli: Yeni bir dünya savaşı cinayettir

Vücutta kolay morarma o hastalığın habercisi olabilir!

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sıcaklıklar 30 derecenin üzerine çıkacak (Bu hafta hava nasıl olacak?)

TBMM açılıyor: Gündemde kripto para düzenlemesi var

Yerel seçim dünya medyasında: İstanbul 'büyük ödül', muhalefeti bekleyen tehlike

Avrupa bu itiraf ile çalkalanıyor... Polonya Başbakanı Tusk'tan savaş uyarısı: Hazır değiliz!

Yükleniyor